Kahvenin ilk ne zaman bulunduğu ve bildiğimiz bir fincan kahvenin ilk ne zaman içildiği tam olarak bilinmemektedir. Kahvenin bulunmasıyla ilgili pek çok farklı efsane olsa da en yaygın olanı şudur: M. S. 600-800 yıllarında, Doğu Afrika’da bir çoban hayvanlarının yabani bir bitkiyi yediklerini ve oldukça hareketlendiklerini fark eder. Merakla bu meyveyi tadan çoban kendisinin güçlendiğini ve daha uzun süre uyanık kaldığını fark eder. Bu durumu manastırdaki bir keşişe anlatan çoban, keşişinde bu meyveleri toz haline getirip kaynamış suya karıştırarak içmesine vesile olur. Uyarıcı etkisini fark eden keşişler bu içeceği uzun süren ayinler boyunca kullanırlar. Tanrısal bir hediye olarak görülen kahve böylece manastırdan manastıra yayılmıştır.
Avrupa kaynaklı olduğu düşünülen bu efsane, Arap literatüründe farklı bir şekildedir. Arap kültüründeki en bilinen efsane: Baş melek Cebrail’in, Hz. Muhammed’e ona daha çok dayanıklılık ve güç vermesi için kahve sunmasıdır.
Uyarıcı ve canlandırıcı bir etki veren kahve, gizemli bir içecek olarak algılanmış, un haline getirilip ekmek yapılmış, kahve çekirdekleri kavrulup sıcak suya konularak içilmiş ve tıbbi amaçla kullanılmıştır.
İlk olarak Habeşistan’ın (Etiyopya) Kaffa yöresinde bulunan, kahvenin yetiştiriciliğine 15. yüzyılda Yemen’de başlanmış ve Yemen kahve ticaretinin merkezi olmuştur. 16. yüzyılın sonunda kahve bütün Arap dünyasına yayılmış ve çok popüler bir içecek olmuştur.
Kahve Osmanlı İmparatorluğuna 16. yüzyılın başında Yemenden gelmiştir. Osmanlı sarayında oldukça beğenilen bir içecek olan kahvenin yapımından “kahvecibaşı” diye adlandırılan güvenilir kişiler sorumluydu. 16. yüzyılın ortalarında açılan kahvehaneler, kahveyi tavalarda kavurup , dibeklerde döverek hazırlamaktaydılar. Önceleri zamanın aydın kesimi, sonradan bütün halk kahvehanelerde buluşmaya başlamıştır. Kahvehaneler sohbet edilen ve kültürel etkinliklerin yapıldığı yerler olmuşlardır.
Avrupalılar ise 17. yüzyılda, ilk defa İstanbul’da denedikleri kahveyi çok beğenerek kendi ülkelerine götürmüşlerdir.